Anasayfa   -   Künye   -   İletişim 26 Nisan 2024 Cuma
       Siyaset  -   Eğitim  -   Güncel  -   Magazin  -   Spor  -   Sağlık  -   Diğer  -   Kültür Sanat  -  
 
      
Başlıksız Belge
  DİLLİ GEÇMİŞ ZAMAN! 12.11.2015
Süleyman Eker  /  
 Yazarın Diğer Yazıları
 DİLLİ GEÇMİŞ ZAMAN!
 YAŞASIN KÖTÜLÜK!
 VATANDAŞLIK NEDİR?
 MÜZİK EĞLENCE MİDİR?
 MÜZİK EĞLENCE MİDİR?
 PROFESYONEL SAYGINLIK NEDİR?
 

Doğa da en garip, en farklı, en kapsamlı, en muhtaç eğitim sistemine sahip canlı İnsanoğlu'dur. Alfabe ve benzeri temel bilgileri alırken sorgulamadan öğrenilmesini bekler, ardından harflerden oluşan anlamlı cümlelerle kompozisyonlar üretilmesini ve düşüncelerin algıların aynı beyinden çıkmasını bekleriz.

Sorgulanmayan temelden yola çıkıp "...bana yorumla, fikir üret, düşünceler oluştur..." demek eğitim sisteminin en temel hatasıdır. Çocuk "Bu harf, bu şekil neden A ?" dediğinde A işte öğren diyen kısmen cevap veremeyen yapının çocuktan fikir üret dediğinde açılması gereken bir kilit olduğunun farkında mıyız? Dil ve diller insanlık tarihinin en kötü etkileşim ve iletişim aracıdır teziyle bu hafta kafa karıştırmak istiyorum. Aslında konuşmada yaşanılan algı defomuz "Dil yarası" olarak iletişimimizi arabeskleştirir.

Dillerin oluşum süreci öncesine bakarsak, (bence) önce Tiyatro ve Müzik vardı. Mimikler, hareketler ve belirli objeleri anlatabilmek için oluşturulmuş melodik naraların kodlanmış haline dil diyorum bu yüzden!  Peki bu kodlamalar bilgisayara yüklendiğinde, yazılımda bir virgül hatasının bile işletim sisteminin çökertebildiği bir düzlemde insan ne kadar başarılı acaba? Kendi oluşturduğu sistemde insan gerçekten kusursuz çalışabiliyormu? Kusursuz olmak zorunda mı? Amaç; ifade, anlama, anlatma üzerine bir dil sahibi mi olmak, yoksa soyut, duygu ve hayalleri mi sunmak? Konuşmanın temelinde artık insanları ikna etme, yönlendirme ve kodlamaların devreye girdiği dönemde insanlar kendilerini en iyi kandıranlara, hayalleri en iyi satanlara, duymak istediklerini duyuranlara inanma geleneği çağdaş insanın ilkelliği olmuştur.

"Ne kadar anlatırsan anlat karşıdakinin seni anlayabildiğin kadarsın..." safsatası birbirimizi anlamama ve dinlememenin en büyük savunusu olması dilin ölümünün kanıtıdır.

Her türlü Sanattan uzaklaşan, sanatı elit bir durum olarak ortaya koyan toplumlar, iletişim ve ve eğitim de çöküşe geçerek ülke gelenekerini bile geleceğine yansıtamayan, sosyolojik patlamaların çoğaldığı yapılara dönüşmesi bundandır!

Dil; organik bir yapıdır. Canlı, etkileşen, büyüyen hatta belirli yönleri yok olabilen dilin korunması kadar zor bir iş yoktur. Konuşmanın toplumda jenerasyonlar arasında farklılığının sebebi bu etkileşimden kaynaklanır. Kısaltmalar, deyimler, maniler, şiirsel anlatımları olmayan diyaloglarda, duygu yoğunluğunu karşı tarafa yansıtamayan robotik veya bilgisayar vari komutlarla gerçek iletişimden bahsedemeyiz.

Kısa cümlelerin üstün etkisini bilmeme rağmen, ben yazılarımda karmaşıklığı, dağınıklığı ve karşıdaki okuyucunun cümlenin yada paragrafın başına sık sık geri dönüp yenilemesini isteyerek yazı yazıyorum. Çünkü bazen kendi bilgi ve anlayışın mantığından uzaklaşan kişi, yukarda belirttiğim gibi sadece anlatılanlara motive olur diye düşünüyordum.

Peki yazı okurken yada kendimize tanıdığımız zaman ve anlam süzgeci neden konuşma süreci içinde yeteri kadar işelmiyor. Neden anlatılanları bilgi süzgecimizden bağımsız, önce anlatılanı algılayıp sonra yorumlamak üzerine işlemez? Bununla ilgili Üniversiteler de öğretim görevlilerinin yaptığı şaka gibi bir çok olaylar anlatılır durur. Bende bu durumla alay etmek için derslerine girdiğim sınıflarda saçma bir soru sordum. Soru şu;

Aşağıdakilerden hangisi yukarıdadır?

a) En aşağıdaki!

b) Ortadaki!

c) En yukarıdaki!

d) Hep biri!

Şimdi bu saçma sorunun cevabının hiç şıklara bakmadan en üstte yazılmış olan (a) şıkkı olduğunu söylenmesini beklerken, cevaplar karşısında şokla karşılaştım. Büyük bir oranla öğrenciler (c) şıkkı diye cevaplaması ortaya trajikomik bir durum çıkardı.

Okumayan, okuduğunu anlamayan, değerlendirme yerine şartlanmış bir şekilde şıklarla hareket eden insanların nasıl bir iletişim kurabileceklerini tahmin edebiliyor musunuz? Hiç kitap okumayan ailelerin çocuklarının okumamasından yakınması, hep kavga eden insanların söylemlerinde ikiyüzlü barış çığlıkları atması, TV lerde sosyal medyada birbirlerine küfür ve hakaretler yağdıran insanların iletişimden ve dilden verim almaları mümkün değildir.  Kitap okurken birbirimizi dinlerken geçmişinizi geride bırakmayı, unutmayı deneyin. Sadece O an, bilgisizce kaygısız, beklentisiz, çıkarsız bir şekilde okuduğumuzu yada dinlediğimizi düşünsenize!

Dil tüketildikçe, kullanılıdıkça büyüyen büyütlen, geliştirilebilen bir yapıdır. Beni anlamayın kendinizi keşfedin,

Birbirimizi değil, Dili tüketme dileğiyle...

 

      Köşe Yazarları

Ayhan Polat
Kalemin Gölgesi

‘Ahde Vefa Gecesi’nden alnımızın akıyla çıktık
Bülent Gürçam


Yalova ile hesaplaşmak
NESİM KAYA


ÜÇÜNCÜ YOL
 
 

Copyright © 1995 - 2024
       Siyaset  -   Eğitim  -   Güncel  -   Magazin  -   Spor  -   Sağlık  -   Diğer  -   Kültür Sanat  -  

Yalova Haber  -  Çiftlikköy Haber  -  Çınarcık Haber