Servan Altıkanat / |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yazarın Diğer Yazıları |
|
Son yazım: ‘Memleket isterim’ |
|
|
Bu Dünyanın bazı çocukları |
|
|
Korona sonrası hayat |
|
|
Korona günlerinde Shakespeare |
|
|
“Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda, insanlar için ölebilmek”... |
|
|
Esnafın, işçinin hali n’olacak? |
|
|
Evde kal! |
|
|
Koronavirüs |
|
|
Minik Necla ve göçmen trajedisi |
|
|
Sophokles ve Adalet |
|
|
KAVALA’YA ÖZGÜRLÜK |
|
|
UBUNTU FELSEFESİ |
|
|
MENDİLLERİMİZ ISLAK |
|
|
İMAMOĞLU’NUN KAYAK TATİLİ |
|
|
SESİMİ DUYAN VAR MI? |
|
|
Hrant için adalet |
|
|
Don Kişot |
|
|
‘İnsan, en çok severken insandır’ |
|
|
‘Umuda kurşun işlemez’ |
|
|
Mevlana |
|
|
Rahat uyu Ceren |
|
|
Sen de mi Brutus? |
|
|
Shakespeare ve öğretmenler |
|
|
İstanbul aşığı Yahya Kemal Beyatlı |
|
|
Hz. Muhammed’in (sav) çocuklara merhameti |
|
|
Nazım’a sevgiyle |
|
|
Umudunu Kaybetme |
|
|
Uçurtma Avcısı |
|
|
‘Müslüm’ filmi üzerine |
|
|
Alcatraz İşkencehanesi |
|
|
Dorothy Counts |
|
|
Sen asla ölmeyeceksin Neslican |
|
|
Gerçekler |
|
|
HÜZÜNLÜ MISRALAR |
|
|
Hepimiz Emine Bulut’uz |
|
|
17 AĞUSTOS |
|
|
BAYRAMLAR |
|
|
KAZ DAĞLARI’NA DOKUNMAYIN |
|
|
DÜZCE’DEKİ SEL FELAKETİ |
|
|
ASKER NOTLARI |
|
|
BOLU'DAN HEPİNİZE SELAMLAR, SEVGİLER |
|
|
FAHRENHEİT 451 FİLMİ |
|
|
BÜYÜMEZ ÖLÜ ÇOCUKLAR |
|
|
YÜREKTEN TEŞEKKÜRLER İSTANBUL |
|
|
BEN BİR İSTANBUL SEÇMENİ OLSAYDIM... |
|
|
GÖZÜM TAKILIYOR |
|
|
BRAVO SADİ GÜVEN |
|
|
İSTANBUL |
|
|
#EKREMİMAMOĞLU |
|
|
HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK |
|
|
DERAN BEBEK VE ANTİGONE |
|
|
KILIÇDAROĞLU’NA SALDIRI |
|
|
MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI |
|
|
TEŞEKKÜRLER AVNİ KURT |
|
|
‘DESİNLER’ DİYE YAŞAMAK |
|
|
GÜLDÜR GÜLDÜR |
|
|
Başkan Avni Kurt ile yaptığımız röportajın ikinci bölümü |
|
|
Başkan Avni Kurt, ‘Şu an için göstergeler doğru yolda olduğumuzu gösteriyor’ |
|
|
ROUSSEAU |
|
|
‘ÜNİVERSİTELERDE YAPRAK DÖKÜMÜ VE AKADEMİK YIKIM’ |
|
|
İSTİFA MÜESSESESİ |
|
|
ÇAVUŞOĞLU’NUN AKRABASINA TORPİL |
|
|
Mahşerde beraat belgesi... |
|
|
Öykü Arin’e ve tüm lösemili çocuklara umut olalım! |
|
|
Osman Kavala’ya özgürlük! |
|
|
Binali Yıldırım istifa etmeli! |
|
|
Kar |
|
|
Mutlu yıllar |
|
|
Eleştirme Özgürlüğü |
|
|
Malala: Umudun sembolü |
|
|
Kimlerin yerinde olmak istemezdim? |
|
|
Hoşça kal Refik Durbaş |
|
|
Ferhat’a kalp lazım |
|
|
İstifa etmelisin Ali Erbaş! |
|
|
Havuz yazarı Engin Ardıç |
|
|
Afganistan’da çocuk olmak |
|
|
Sana ne oluyor Fenerbahçe? |
|
|
İyiliğin hakim olduğu bir dünya istiyorum |
|
|
Çatladıkapı ülkesi |
|
|
İtibardan tasarruf olmaz |
|
|
Savaşa hayır! |
|
|
İntihar eden babaların, zulme uğrayan işçilerin ülkesi… |
|
|
Çam sakızı ‘şeyh’ armağanı |
|
|
Güneşin Zaptı Yakın |
|
|
“Beni bul anne” |
|
|
Bir hayaliniz olsun |
|
|
Kılıçdaroğlu ve kurultay |
|
|
Mağdur kim? |
|
|
14. Altın Çınar Festivali |
|
|
Bedelli askerlik |
|
|
Yeni kabine ve Ali İsmail |
|
|
Çocuklara ve hayvanlara kıymayın |
|
|
Seçim sonuçları |
|
|
Füruğ Ferruhzad |
|
|
Mazlumla zalimin seçimi |
|
|
Bahçeli |
|
|
Gezi 5 yaşında |
|
|
Ece Çiftçi |
|
|
Ayla |
|
|
Muharrem İnce ve taraflı medya |
|
|
Benim ülkem |
|
|
Erken seçim |
|
|
Suriye’ye saldırı |
|
|
Demirören’e kredi kıyağı |
|
|
Büyüyoruz usta |
|
|
Aşk hikayeleri |
|
|
İlahiyatçı bozuntusu |
|
|
Ricky Jackson, Ahmet Şık ve Murat Sabuncu |
|
|
Jung |
|
|
Adaletin terazisi değil, oduncu kantarı |
|
|
Salih Nazari |
|
|
115 hamile çocuk skandalı |
|
|
Karanlığa teslim olmayacağız |
|
|
Proje savunma sınavı |
|
|
Yalnızlık ve kitap |
|
|
Sorarlar hesabını bir gün |
|
|
Güle güle Mahmut Hoca |
|
|
Umumi Müfettişlikler ve Sarraf |
|
|
“Beni bu güzel havalar mahvetti” |
|
|
Kudüs ve Peru |
|
|
Yapay zekaya sahip robotlar |
|
|
Sarraf’ın itirafları |
|
|
Aziz İstanbul |
|
|
Ugandalı çocuk |
|
|
Şile’de batan gemi |
|
|
İyi Parti |
|
|
Mutluluğun resmi |
|
|
İstifalar |
|
|
İki gün ağlayıp beni de unutacaksınız” |
|
|
Ayşe Öğretmen ve istifalar |
|
|
Tebrikler Gandi Kemal |
|
|
Nuriye ve Semih ölmesin |
|
|
Çocuklara kıymayın efendiler... |
|
|
Fenerbahçe ve Satürn |
|
|
Yaşasın 1 Mayıs |
|
|
Referandum sonuçları |
|
|
Tabii ki Hayır |
|
|
Martı Jonathan Livingston |
|
|
12 Eylül ve bugün |
|
|
İtibarımızı arttıran ‘Ak Saray'... |
|
|
Adalar gezintisi |
|
|
Umut ve Deli Dumrul |
|
|
Diktatörler |
|
|
‘Hayır’ demek... |
|
|
Elbette 'Hayır' |
|
|
Benim dünyam |
|
|
10 yıldır Hrant yok, adalet yok! |
|
|
“Zıplayın beyler” |
|
|
Yoksul çocuklar ve tutuklu gazeteciler |
|
|
Reina saldırısı |
|
|
Avni Kurt ve ekibi ile değişen Çınarcık |
|
|
Şirvan, Aladağ, Vodafone Arena... |
|
|
|
|
|
|
|
|
Evde kalmalısın, zira bu virüs çok kolay bulaşabilme ve hızlı yayılabilme hususiyetine sahip bir virüs.
En basit şekilde anlatacak olursak; evde kalırsan, sana virüs bulaşmayacak. Zira bu virüs havada gezip, evinin penceresinden sivrisinek misali davetsizce içeri girmiyor. Virüs sana bulaşmazsa, ailene ve çevrendekilere de bulaşmayacak. Böylelikle toplumda yayılım göstermesi namümkün hale gelecek.
Evde kal ki, sevdiklerin zor durumda kalmasın. Ve toplum, sarmaşık gibi yayılma huyu olan bu beladan bir an evvel kurtulsun. Tecrit; bu tür salgınlarla mücadelede, müracaat edilebilecek en makul ve en radikal tavır.
“Benim evde kalmamla mı bu salgın bitecek? Bir kişiden bir şey olmaz deme.” Toplumun kaderini, o toplumun tek tek bütün bireylerinin belirlediği, bir kişinin nasıl davrandığının bile çok önem arz ettiği realitesiyle hareket et. Özgür olmak istediğini biliyorum, bu isteğine de saygı duyuyorum. Ama takdir edersin ki, hayatta olmadan özgür olamayız. Önce sağlıklı yaşam, sonra özgürlük...
Genç olabilirsin. Sen de bu virüs hafif bir hastalığa sebebiyet verebilir. Ayakta gribal bir durum olarak atlatabilirsin. Ama sen sokakta kaptığın virüsü eve taşıdığında; evindeki babaannenin, anneannenin, yada ileri yaşlarda olan birilerinin yaşamını yitirmesine sebep olabilirsin. Babaannenin, anneannenin yaşamını tehlikeye atmaya hakkın var mı? Hani sen onları çok seviyordun? Gün, sorumlu davranma günüdür. Babaannen için, anneannen için, toplumun için, dünya için sorumlu davranmalısın.
Karantinayı, karanlık bir yaşam olarak, hapis olarak görürsen; olmaz. Şöyle düşün: “Dışarıda bir tehlike var, bu tehlike küresel olduğu kadar da muvakkat. Yani geçici. Bu tehlike geçene kadar evimde vakit geçirmem lazım.”
Öyle bön bön evin duvarlarına bakarak oflayıp puflama tabii. Boş durarak zamanı katletme. Kitap oku, film izle, yazı yaz. Kendi yaşamınla ilgili değerlendirmeler yap. İç dünyanda bisiklet turları at. Televizyon izle, sosyal medyada gezin, uzmanları dinle. Pragmatik ol; sana yarar sağlayacak işlerle meşgul ol.
Bu tip salgınların bir “zirve” yaptıkları dönem oluyormuş. Sonra aşağı yönde seyrediyormuş. Şu an yapmakta olduğumuz izolasyonlar, yakın vakitte meyvelerini verecektir. İnsan sağlığının canavarı olan bu virüs, kontrol altına alınacaktır. Niyazımız bu yönde...
Birinci olarak, evde kalmanın, yani izole edilmenin ehemmiyetine dikkat çektik. İkincisi, hijyen kurallarına riayet. Kuşkusuz, zaruret dolayısıyla dışarı çıkanlarımız olacaktır. İş durumundan ötürü veya yaşamsal ihtiyaçları tedarik etmek için... Bu insanların, başta el temizliği olmak üzere ezberletilmiş temizlik normlarına dikkat etmeleri icap ediyor. Uzmanların dilinde tüy bitti, sağır sultan bile duydu: Lütfen elinizi bir yerlere değdirdikten sonra güzelce yıkayın. Yıkamadan, ağzınıza, burnunuza ve gözünüze sürmeyin. Lütfen dikkat!
Hükümetin duyarsız kaldığı, ihmal ettiği bir nokta var. O da, küçük esnafın/işçilerin mevcut durumları. Kamuda çalışanlar ile ilgili bir takım düzenlemeler yapıldı ama, küçük esnafın/işçilerin ekonomik sıkıntılarının giderilmesi noktasında herhangi bir adım atılmış değil. “Bu insanlar çalışıp para kazanamazlarsa, evlerinde aileleriyle birlikte ne yer, ne içerler?” Bu insanların sıkıntılarını çözecek mercii, herhalde Çin Hükümeti değil. Dükkanını siftahsız kapatan gariban emekçi insanlara destek mahiyetinde bir şeyler yapılması, müstaceliyet arz ediyor. Bu insanlara, vatandaşları oldukları devletin yardımcı olmak gibi bir ahlaki ve insani mecburiyeti var. Zira ‘devlet’ denilen yapı; vatandaşını bu tip olağandışı süreçlerde açta, açıkta bırakmaz, bırakmamalıdır. “Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin” demekle yetinmek gibi bir lüksü yoktur karar alıcıların. Tencerede ne kaynayacak?
Milli Eğitim Bakanlığı, 23 Mart tarihi itibariyle uzaktan eğitim yoluyla öğrencilere ders veriyor. Yalnız ilk ders gününde enteresan bir şey oldu; Eba TV’den Başbakan Adnan Menderes’in idam edilişi gösterildi ortaokul öğrencilerine... Bu görüntüler, çocuklarımızın ileriki yaşamlarında çok işlerine yarayacak, bilimsel bir aklın ürünü görüntülerdi değil mi? ‘Çocuklar derslerden geri kalmasın’ gibi bir iyi niyetle televizyondan, internetten ders veriyorsunuz ama besbelli ki vereceğiniz dersin muhtevasını itinayla hazırlamıyorsunuz. Öğrencilere, izlememeleri gereken bir şeyi, bir idam sahnesini izleterek zarar veriyorsunuz. Buna, ‘kaş yapayım derken göz çıkartmak’ denir.
Siz de sosyal medyada gördünüz mü, bilmiyorum. Çin, İtalya’ya gönderdiği, içerisinde maske bulunan kolilerin üzerine M.Ö. yaşamış Romalı filozof Seneca’ya ait şu ifadeleri yazmış: “Bizler aynı denizin dalgaları, aynı ağacın yaprakları, aynı bahçenin çiçekleriyiz.”
Japonya, Çin’e gönderdiği kolilerin üzerine ise bir Budist şiiri yazmış: “Farklı dağlara, nehirlere sahip olsak da, aynı güneşi, ayı ve gökyüzünü paylaşıyoruz.”
Evet, aynı gökyüzüne bakıp hayal kuruyor, aynı güneşin altında ısınıyoruz. Zira biz aynı gemideyiz. Yanlış bir şey yaptığınız takdirde, bundan kendiniz dahil gemideki herkes etkileniyor. Çok insan, sizin yaptığınız yanlış nedeniyle helak olabilir. Bu şuurla hareket edelim. Evde kalalım.
Sağlınız için, sağlığımız için EVDE KALIN...
|