Anasayfa   -   Künye   -   İletişim 19 Nisan 2024 Cuma
       Siyaset  -   Eğitim  -   Güncel  -   Magazin  -   Spor  -   Sağlık  -   Diğer  -   Kültür Sanat  -  
 
      
Başlıksız Belge
  ‘Müslüm’ filmi üzerine 17.10.2019
Servan Altıkanat  /  
 Yazarın Diğer Yazıları
 Son yazım: ‘Memleket isterim’
 Bu Dünyanın bazı çocukları
 Korona sonrası hayat
 Korona günlerinde Shakespeare
 “Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda, insanlar için ölebilmek”...
 Esnafın, işçinin hali n’olacak?
 Evde kal!
 Koronavirüs
 Minik Necla ve göçmen trajedisi
 Sophokles ve Adalet
 KAVALA’YA ÖZGÜRLÜK
 UBUNTU FELSEFESİ
 MENDİLLERİMİZ ISLAK
 İMAMOĞLU’NUN KAYAK TATİLİ
 SESİMİ DUYAN VAR MI?
 Hrant için adalet
 Don Kişot
 ‘İnsan, en çok severken insandır’
 ‘Umuda kurşun işlemez’
 Mevlana
 Rahat uyu Ceren
 Sen de mi Brutus?
 Shakespeare ve öğretmenler
 İstanbul aşığı Yahya Kemal Beyatlı
 Hz. Muhammed’in (sav) çocuklara merhameti
 Nazım’a sevgiyle 
 Umudunu Kaybetme 
 Uçurtma Avcısı
 ‘Müslüm’ filmi üzerine
 Alcatraz İşkencehanesi
 Dorothy Counts 
 Sen asla ölmeyeceksin Neslican
 Gerçekler
 HÜZÜNLÜ MISRALAR
 Hepimiz Emine Bulut’uz
  17 AĞUSTOS
 BAYRAMLAR
 KAZ DAĞLARI’NA DOKUNMAYIN
 DÜZCE’DEKİ SEL FELAKETİ
 ASKER NOTLARI
 BOLU'DAN HEPİNİZE SELAMLAR, SEVGİLER
 FAHRENHEİT 451 FİLMİ
  BÜYÜMEZ ÖLÜ ÇOCUKLAR
 YÜREKTEN TEŞEKKÜRLER İSTANBUL
 BEN BİR İSTANBUL SEÇMENİ OLSAYDIM...
 GÖZÜM TAKILIYOR
 BRAVO SADİ GÜVEN
 İSTANBUL
 #EKREMİMAMOĞLU
 HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK
 DERAN BEBEK VE ANTİGONE
 KILIÇDAROĞLU’NA SALDIRI
 MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI
 TEŞEKKÜRLER AVNİ KURT
 ‘DESİNLER’ DİYE YAŞAMAK
 GÜLDÜR GÜLDÜR
 Başkan Avni Kurt ile yaptığımız röportajın ikinci bölümü
 Başkan Avni Kurt, ‘Şu an için göstergeler doğru yolda olduğumuzu gösteriyor’
 ROUSSEAU
 ‘ÜNİVERSİTELERDE YAPRAK DÖKÜMÜ VE AKADEMİK YIKIM’
 İSTİFA MÜESSESESİ
 ÇAVUŞOĞLU’NUN AKRABASINA TORPİL
 Mahşerde beraat belgesi...
 Öykü Arin’e ve tüm lösemili çocuklara umut olalım!
 Osman Kavala’ya özgürlük!
 Binali Yıldırım istifa etmeli!
 Kar
 Mutlu yıllar
 Eleştirme Özgürlüğü
 Malala: Umudun sembolü
 Kimlerin yerinde olmak istemezdim?
 Hoşça kal Refik Durbaş
 Ferhat’a kalp lazım
 İstifa etmelisin Ali Erbaş!
 Havuz yazarı Engin Ardıç
 Afganistan’da çocuk olmak
 Sana ne oluyor Fenerbahçe?
 İyiliğin hakim olduğu bir dünya istiyorum
 Çatladıkapı ülkesi
  İtibardan tasarruf olmaz
 Savaşa hayır!
 İntihar eden babaların, zulme uğrayan işçilerin ülkesi…
 Çam sakızı ‘şeyh’ armağanı
 Güneşin Zaptı Yakın
 “Beni bul anne”
 Bir hayaliniz olsun
 Kılıçdaroğlu ve kurultay
 Mağdur kim?
 14. Altın Çınar Festivali
 Bedelli askerlik
 Yeni kabine ve Ali İsmail
 Çocuklara ve hayvanlara kıymayın
 Seçim sonuçları
 Füruğ Ferruhzad
 Mazlumla zalimin seçimi
 Bahçeli
 Gezi 5 yaşında
 Ece Çiftçi
 Ayla
 Muharrem İnce ve taraflı medya
 Benim ülkem
 Erken seçim
 Suriye’ye saldırı
 Demirören’e kredi kıyağı
 Büyüyoruz usta
 Aşk hikayeleri
 İlahiyatçı bozuntusu
 Ricky Jackson, Ahmet Şık ve Murat Sabuncu
 Jung
 Adaletin terazisi değil, oduncu kantarı
 Salih Nazari
 115 hamile çocuk skandalı
 Karanlığa teslim olmayacağız
 Proje savunma sınavı
 Yalnızlık ve kitap
 Sorarlar hesabını bir gün
 Güle güle Mahmut Hoca
 Umumi Müfettişlikler ve Sarraf
 “Beni bu güzel havalar mahvetti”
 Kudüs ve Peru
 Yapay zekaya sahip robotlar
 Sarraf’ın itirafları
 Aziz İstanbul
 Ugandalı çocuk
 Şile’de batan gemi
 İyi Parti
 Mutluluğun resmi
 İstifalar
 İki gün ağlayıp beni de unutacaksınız”
 Ayşe Öğretmen ve istifalar
 Tebrikler Gandi Kemal
 Nuriye ve Semih ölmesin
 Çocuklara kıymayın efendiler...
 Fenerbahçe ve Satürn
 Yaşasın 1 Mayıs
 Referandum sonuçları
 Tabii ki Hayır
  Martı Jonathan Livingston
 12 Eylül ve bugün
 İtibarımızı arttıran ‘Ak Saray'...
 Adalar gezintisi
 Umut ve Deli Dumrul
 Diktatörler
  ‘Hayır’ demek...
 Elbette 'Hayır'
 Benim dünyam
 10 yıldır Hrant yok, adalet yok!
  “Zıplayın beyler”
 Yoksul çocuklar ve tutuklu gazeteciler
 Reina saldırısı
 Avni Kurt ve ekibi ile değişen Çınarcık
 Şirvan, Aladağ, Vodafone Arena...
 

Gözlerinin önünde, babasının beşikteki kız kardeşini ve annesini öldürmesine tanık olan bir çocuk, bu talihsiz anları hafızasından nasıl def etsin?

 

Bu yaşananları hiç unutmayacaktı küçük Müslüm. Tıpkı, işten kaytardığı günlerin gecesinde babasından yediği kemerleri unutmadığı, unutmayacağı gibi...

 

O gece, bıçak darbeleri yiyerek can veren annesinin kanı, yer sofrasındaki rakı şişesine ve bardaklara kadar sıçramıştı.

 

Kanlı gecenin izleri, şişe ve bardakların üzerindeydi. 

 

Gün geldi, hırsızlıktan dolayı hapiste olan bir babanın oğlu oldu Müslüm. Gün geldi, sinemada bağlama çalıp şarkı söyleyerek kazandığı parayla ailesini geçindiren ‘evin erkeği’ oldu. Gün geldi, annesinin ve kardeşinin babası tarafından katledilmesinin  ‘çaresiz görgü tanığı’ oldu.  Gün geldi, küçük erkek kardeşini yatılı okula bırakmak zorunda kalan bir abi oldu. 

 

Gün geldi, ismi “baba” lakabıyla zikredilen şöhretli, gözde bir sanatçı oldu.

 

***

 

 Müslüm, gaddar babası hapisten çıkıp geldiğinde, evinin kapısını ona kapatmadı. Çocukluk dönemini zindana çeviren babasına “babası gibi” karşılık vermedi.

 

Tokat’a, askere uğurladığı erkek kardeşi Ahmet, askerden kaçtı ve jandarmalarla girdiği çatışmada kurşunlanarak öldü. Jandarmalara ihbar eden de babasıydı. 

 

***

 

Bir trafik kazası geçirdi Müslüm. Öldü diye morg köşesine atıldı. Morgda görevliler tarafından yaşadığı anlaşılınca hastaneye kaldırılıp yaşam ağacının dallarına  tutunduruldu. Tutunduruldu ama, bir kulağını yitirdi.

 

Artık bir kulağı sağır olarak yaşayacaktı Müslüm. Gerçi bu, pek mühim değildi onun için... Zira o, şarkılarını kalbiyle dinliyordu. 

 

Bir zamanlar eğitim gördüğü Adana Halkevi’nin duvarında Yunus Emre’nin şu  kelamı asılıydı: “Dil söyler kulak dinler. Kalp söyler, kainat dinler.”

 

Müslüm, pavyon ve gazino sahnelerinde “Bu han garip yatağı, bülbül derdim ortağı” şarkısını söylerkende, bunu kalbiyle, içinden gelerek, hissederek söylüyordu. Zira o, bir zamanlar gerçekten garipti ve bülbül değil belki ama kafeste beslediği güvercinleri, onun dert ortağı idi.

 

Kundura dükkanından pavyonlara ve lüks gazinolara sıçrayan  bir öykünün başkahramanıdır Müslüm. Onun yaşamı, “Aşağıdan yukarıya tırmanış” gibi gözükse de, o yukarı tırmanan tekerleğin içinde, delik deşik olmuş bir lastik vardı.

 

Babası onu kovalarken, saklanmak maksadıyla bir an kendini attığı  Halkevi, onun sanat macerasının ilk durağı oldu.

 

Halkevinde,  “uzun ince bir yol” şarkısını söyleyerek başladı müzik eğitimine Müslüm. 

 

Ne var ki o “uzun ince yol” da, tümsekler vardı.

 

 Hayatına  iki güzel insan girdi Müslüm’ün.

 

Biri, “usta” diye seslendiği, Adana Halkevi’ndeki iyi kalpli hocası... Diğeri ise,  gönlünü kaptırdığı Muhterem Nur.

 

Hocası sayesinde o, sanata yöneldi, sanatçı oldu. Muhterem Nur sayesinde ise, Mecnun gibi aşık bir adam...

 

Yalnız bu Leyla ile Mecnun hikayesinde de çocuk yoktu. 

 

Işıklı bir dağın eteğinde karanlık bir kulübe: Şöhretli, en parlak yıllarında bile acıklı bir durumu vardı Müslüm’ün... O da çocuk sahibi olamamasıydı. Onun ‘hayat’ romanındaki acıklı paragraflardan biri de buydu.

 

Zira Muhterem Nur, yaşça ondan büyük, çocuk dünyaya getirme yetisini yitirmiş bir kadındı.

 

Onun geceleyin beşikten alıp öptüğü, kokusunu içine içine çektiği, ona bisikletler, dondurmalar aldığı  bir çocuğu olmadı belki ama, 7’den 70’e birçok insanın “babası” olmuştu o. 

 

Kendisine hayran olan biri tarafından  sahnede bıçaklandığı bile oldu onun. 

 

Bu bıçak darbesi, annesinin karnına saplanan zalim bıçak darbesi gibi değildi yalnız. Bu bıçak darbesi, bir sanatçıya duyulan fanatizmin, kara sevdanın ürünü idi.

 

***

 

Üç vazgeçilmezi vardı Müslüm’ün: Şarkı söylemek, alkol içmek ve Muhterem Nur...

      Köşe Yazarları

Ayhan Polat
Kalemin Gölgesi

‘Ahde Vefa Gecesi’nden alnımızın akıyla çıktık
Bülent Gürçam


Yalova ile hesaplaşmak
NESİM KAYA


ÜÇÜNCÜ YOL
 
 

Copyright © 1995 - 2024
       Siyaset  -   Eğitim  -   Güncel  -   Magazin  -   Spor  -   Sağlık  -   Diğer  -   Kültür Sanat  -  

Yalova Haber  -  Çiftlikköy Haber  -  Çınarcık Haber